21 Mart 2015 Cumartesi

Kadın Muhabbeti

“Finnari Kakaraska” geçtiğimiz hafta raflarda yerini aldı


Uzun zamandır ilk kez bir albümü dinlerken bu kadar heyecanlandım, hatta uzun zamandır ilk kez bir albümün tamamını dinleyebildim! Ve Kadıköy’de buluştuğumuzda gözlerime inanamadım; ben böyle bir enerji, böyle bir aura görmedim... 
10 şarkı boyunca bir fanusun içinde oradan oraya süzülmenizi sağlayan bir albüm bu. Yasemin Mori’nin hikâyeleri gibi, kendisi de “finnari kakaraska”dan sanki. Şarkı sözlerinde mabetler, yaratıklar, Poseidon’lar... 

Albüm karanlık bir masal gibi. 
Pozitif bir his de yok mu? Karanlik deyince üzüldüm şimdi, dunganga masalları gibi de değil. Karakterleri mitleştirmeyi ve onlar üzerinden dönüşüm yaşamayı çok seviyorum. O tiplemeler de tabii ki tekinsiz sularda. Hiçbir zaman çok basit yaşamıyorlar, denizin sonsuzluğunda var olmaya çalışan bir yaratık ne kadar tasasız olabilir ki? Tekinsiz bir taraf her zaman var. Avcı karakteri de öyle, tam bir modernizm eleştirisi.

 Nasıl bir hayat yaşıyorsunuz modernizmi eleştirirken? 
Bir önceki albüm döneminde alışveriş yapmaya son verdim. Çorap bile almıyordum. “Şu ana kadar var olanlarla hayatımı geçirmek istiyorum” dedim.

 Bunun sırrını ben de istiyorum!
Öyle bir kafaya ulaştım. Kafamda ahlaki çatışmalar yaşadım, sadece vererek yaşamak istedim. Müzik yapmak ve birilerine ulaştırmak için bile bir çarkın içinde olmayı reddettim. İzole olup üretmeye ve kendim için yaşamaya karar verdim bir süre.

‘KADINLAR ŞİFALI’

 İyi geldi mi? 
Farkındalık açısından evet. Ama tabii ki çok da zorladı beni. Köklerime dönmeyi araştırırken bunu şehri iterek yapamayacağımı fark ettim. 3. albümde geldiğim noktada sisteme isyan etmektense onun bir parçası olarak, gözlemci olarak onunla birlikte var olmak istiyorum. Mağarama çekilip yaşamak istemediğime ve başka şeylere de ihtiyaç duyduğuma karar verdim. Çünkü bu düzen ne kadar insanlara batan, zorlu tarafları olsa da iyiye doğru evrilmeye müsait. Şimdi bunun yöntemlerini arıyorum, her şeyle daha barışığım.

 32 yaşında, hâlâ muzip bir çocuk ifadesi var yüzünüzde. Kadınlığın neresindesiniz?
Kafamdaki kadın figürü ayakları yere basan, dünya hakkında fikirleri olan, hayatını kurma yetisine sahip bir figür. Toplumda kendisini kısıtlamaya çalışan engellere karşı var olmaya çalışan bir savaşçı aslında kadın. Derler ya “Kadın doğulmaz, kadın olunur”. Dişiliğini çok daha cesur bir şekilde yaşayan ve yansıtan kadınları çok seviyorum. Kadın kahkahasını da çok seviyorum, kadınların birbirine verdiği enerjiyi de çok seviyorum. 

Kadın demişken, albümde “Kadınlar” diye bir şarkı var. “Kadınlar gördüm elbise yok, sırları zehir gibi bana akıyor” diyorsunuz. Ruhsal bir “catfight” (kız kavgası) mı yaşandı?
 Hayır, tam tersi. Zehir ve yılan benim için iyi şeyler, olumsuz imgeler değil. Toplumda “Ne korkunç” denen her şey bende arkasına bakma isteği uyandırıyor. Orada bir kadının bütün çıplaklığıyla bir diğer kadına akıttığı zehirden, yani şifadan söz ediyorum. Erkeklerden bir yere kadar bir şeyler öğrenebiliyoruz. Biz kadınlar olarak birbirimize çok daha fazlasını aktarabiliyoruz. Kaçışımız yok, o zehri almak ve o farkındalığa ulaşmak zorundayız.

 Özlüyor musunuz Ankara’yı? Yoksa en güzel tarafı İstanbul’a dönmek mi? 
Kendimi hiç Ankaralı gibi hissetmedim. Ankara’da çok güzel zamanlarım geçti, bütün bağlarım orada. Şehrin o ayakları yere basan tarafından çok beslendim. Ama bir Balık burcu olarak denizin olmadığı bir yerde yaşamak istemiyorum. Olmam gereken yer İstanbul, burada çok iyi hissediyorum.

Peki ya çocukluk? 
Çok güzeldi. Edirne’de civcivlerle, yaramazlıklarla geçti. Annemler biraz salmış beni, hep kendi dünyamda yaşadım. Böcekleri çok severdim, ilkokulda herkes oynarken dağa tırmanıp toprakların arasında böcek arardım. O zaman karıncalara ve uğur böceklerine takıntılıydım. Solucan beslerdim.

‘Uzaktan hikâyeler getiriyorum’ 

Ne demek “Finnari kakaraska”? Bir büyü ismi gibi değil mi?
Albüm bitti, bütün şarkılar hazır. Sıra isim bulmaya geldi, bu da beni en zorlayan kısım. “Bu albümün ruhu ne?” diye defalarca sordum kendime. Sonra elime bir kadın argo sözlüğü geçti. Öylesine karıştırırken içinde “finnari kakaraska” diye bir şey gördüm, “uzak yerler” demekmiş. Bir anda kafamda ampul yandı. Çünkü evet, söz yazarken ve müzik yaparken uzaktan hikâyeler getiriyorum gibi geliyor. “Finnar” aynı zamanda ateş demekmiş Farsça, “kakaraska” da bir kuş. Hepsi bir şeyler çağrıştırdı ve albümün ismi bu olsun istedim. Önce “Bir tuhaf sanki, emin misin?” dediler ama sonra herkesin hoşuna gitti.  Kimse kolay kolay 10 şarkılık albüm yapmıyor artık. Bu zamanda çok zor bir şeymiş. Gerçi hep zor 10 ayrı şarkıya ayrı ayrı odaklanıp bir yandan zamanla yarışmak. Çünkü insanların beklentileri var. Ama diğer yandan albüm inanılmaz bir şey. Bitirdikten sonra bir film yapmış gibi, büyük bir şey ortaya koyduğunu görüyorsun.

Gizem Sevinç SELVİ / HT CUMARTESİ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder